top of page
Search

Alengirli Sevgi

Yeterince Hayal Kuruyor Musun?


Çok çalışmak ve çok hayal kurmak arasında bir yerdeysen...


Aman kim uğraşacak şimdi onunla dediğimiz şeylere gelsin bu yazı. Tamam mı? Sonra söz ver bana, hayal etmekten korktuğun bir şeyi tamamlayacaksın okuyunca. Sevdiğin ya da sevip sevmeyeceğini merak ettiğin bir şeyi. Deney bu, hipotezin olur tabi ama sonuçlarını bilmen mümkün değil.

 

Eğer deneyi manipüle eden sen değilsen...


Alengirli Sevgi


Ali Lidar'ın Alengirli Şiir şiirinden aldım bu başlığın ilhamını. Ne güzel anlatır o isteksiz istekliliği. Şubat deyince de her yer bir pembe kırmızı falan. Ben yeşil yaptım onun yerine. Uçsuz bucaksız olsun diye. Kimi çok emin bak bu sefer çok farklı olacak. Kimi içinse acayip bir bezginlik. Sevmeye sevilmeye dair inanç yitikliği..


Sevmek dediğim de ille sevgili değil ha. İşini olur, çevreni olur, arkadaşların falan. Aileni, varsa çocuğunu ve tabi partnerini. Hep hayalindeki o eğitim olur, ne bileyim bir hobi olur. Hepsi sevgiye dahil. Ve o seviyorum dediğimiz şeyler için kendini kısıtlayan düşüncelerin de dahil.


Bak o düşünceleri de çok seviyorsun, itiraf et. Ne güzel kendi kendine handikaplar kuruyorsun böylece


''Ben seni severim sevmesine de toplum buna hazır değil

Nükleer denemeler kyoto sözleşmesi küresel ısınma falan.

Belki sen çok küçüksün belki benim ruhum ölü

Biraz Nietzsche biraz Kant kafan karışmış belki

Parliamanet'i de bozdular tutunacak dalımız mı kaldı?

Pavyonda tanıdığım bilge bir pezevenk vardı!

Kötü kitaplar okumak kötü yaşamak gibidir derdi.

İyi kitaplar okudum bir boka yaramadı..

Ben seni severim aslında da düzenim bozulur diye korkuyorum

Durduk yere başımıza saçma sapan bir aşk çıkar

Sinemaya gitmeye ele ele tutuşmaya falan kalkarız

İşin yoksa çiçek al, saç tara, parfüm sık.

Küsmesi, barışması, ayılması, bayılması

Hatta eninde sonunda kaçınılmaz ayrılması

Meyhanede tanıdığım gerzek bir filozof vardı!

Güzel kadınlar insanın ömrünü uzatır derdi.

Bir sürü güzel kadın girdi hayatıma

Hepsi ağzıma sıçtı..

Ben seni severim belki de rabbim buna hazır değil.

Her şeyin güzelini sever o ideal birliktelikler ister

Seninle benim yan yana oturacağımız çekyata

Ne ilahi adalet sığar ne de diyalektik..

İçime çöreklenmiş sığ bir sığır var benim.

Ben seni severim sevmesine de

İş çıkarmasana şimdi ne gerek var güzelim..''


İçine çöreklenen sığ sığır, senin özerk iyileşme merkezini yani benliğini işgal eden her şey. Çocukluğundan beri duygularını, düşüncelerini, ve davranışlarını düzenlemeye yarayan sosyalizasyon süreci iyi hoş da, iki tarafı böyle bir tuhaf değnek işte. Teşekkür ederim demeyi öyle öğrendin, sıra beklemeyi, aaa anne bak bu adam kör dememeyi, marketten istediğin şeyi almak için para ödemen gerektiğini. Bir de olmak istediğin kendin olmak için bedeller ödemen gerektiğini.


Kendini ertelemeyi, isteklerini utanıp söylememeyi, ancak öyle ya da şöyle olursan sevilebileceğini... Bunları da öyle öğrendin. Yapıştı kaldı. Doğru mu yaptın, işine yaradı mı belirsiz. Kimse de sana DDD'yi ayırt etmeyi ve bütünleştirmeyi öğretmedi, benlik deneyleri yaptırmadı. Bir ihtimal üniversitede müthiş bir sosyal psikoloji dersi almadıysan, ya da senle kendilik sularında yüzüp o işlevsiz ezberlerini bozan bir terapistin olmadıysa.


DDD, duygu-düşünce-davranış üçgeni. İngilizcesiyle insan hayatının ABC'si: affect-behavior-cognition.


Bak bunu sosyal psikoloji anlatırken bi birinci derste, bir de dördüncü derste bammmm diye bırakırım öğrencilerimin önüne. O ikisi arasında zaten başka bir ''ben''lik ihtimalini onlara çoktan öğretmiş olurum ikinci derste. Ve zaten üçüncü derste değerler-yargılar sistemlerine dair yersiz güvenli güvensizliklerini sarsarım güvenli oyunlarla.


Aşk mı?


Ooo hocam onun bize gelişi 12. ders ya..


Çünkü daha kültür, genler, siyaset, sosyal etkiler, ikna, propogandalar, saldırganlık, gruplar ve kalabalıklar, emirler ve itaatlar, sana ne oldu da öyle düşünür, böyle hisseder, şu şekil davranır oldun sen kuşumlar, kafesinin kapağı açık görmüyor musun-vari özgürleştirici az biraz tadımlıklar, senin içindeki ve dışındaki azınlıklar falan derken, ilişkilere dair en kapsamlı manzaraya anca oraya varınca sahip olursun.


13 dedim mi bitiririm. Sürdürülebilirliği öğrenirsin orada.

Sevginin, çevrenin, ilişkilerin, sağlığın, paranın, esenliğin, sana yarayan alışkanlıkların, ve tabi yine başa döner deriz ki:


Bak bu BEN dersin. Adeta bir şirket gibi yönettiğim BEN. Departmanları, birimleri, takımları, taklavatları var. Her birinin de mini mini rolleri. Senin satışla pazarlama kavga halinde mi yoksa? Ar/Ge ile finans birbirine mi giriyor durduk yere? İK yeni politikalar belirleyim operasyona haber mi vermiyor? Yoksa senin içindeki şirket kültüründe psikolojik güvenlik, şeffaf iletişim, kapsayıcılık ve çeşitlilik var mı tüm rollerin arasında? (Ay lütfen öyle olsun çünkü!)


Sonra sen seç.

Beni benden alırsan seni sana bırakmam mı diyeceksin sevdiğin şeylere ve kişilere?

Bir ben vardır bende, benden içeri mi diyeceksin?


Kenan da fena değildi, Ne yaparsan yap aşk ile yap derken.


Çünkü varmak istediğin bir yer var senin. Hatta yerler var. Duraklar, istasyonlar, rotalar. Biter biri, diğeri başlar. Oysa yola çıkmak için, ona dair itirazların, arzuladığın korkuların var önüne barikat olan. Sonra da korktuğun arzuların var işte. Ait olmak gibi...


Fakat çoğu zaman haklı olmak, mutlu olmaktan daha önemli senin için.


Defansif pesimizmin, sistemi meşrulaştırışın, kurbanı suçlarsan senin başına gelmeyecek sanışın, kötü pazarlıkların başına bela.


3 ihtiyacın var epi topu evrensel olan halbuki. Aidiyetlerine sığınabilmek, becerikli hissetmek, özerk olabilmek.


3 boyutu var aşkın. Sadakat, tutku, duygusal yakınlık.


Bir bak bakalım. Hangisi için diğerini ya da hatta diğerlerini feda ettin sen? Artık duygusal yakınlık hissetmediğin şeylere sadakatini mi söyleyim sana.. yoksa o hayalindeki şeye duyduğun tutkuya sadık olmayışını mı.. bir şeyi becerebilmek ya da daha farklı görünebilmek için vazgeçtiğin aidiyetlerin mi yakıyor canını şu sıralar peluş ayıları bıçaklamak isterken? Ondan bundan kabul görebilmek için kambura yattığın kararların ne olacak peki şimdi?


Hayal ettiğin şey(ler) için yeterince çok çalışmıyor değilsin. Yeterince hayal kurmuyorsun sadece. Oysa güneşli pazartesiler mümkün!


Özerk iyileşme merkezin olan benliğinde, yukarda bahsettiğim üç ihtiyacına sahip çıkman için, 3 boyuta sahip olabilmen için ihtiyacın olan araçlar var. O şirketin CEO'su sensin. Envanterlerini al gel. Şirketin misyonu, vizyonu falan belli?


Benlik bir sonuç değil, süreç çünkü.


Sosyal psikolojinin en muazzam yanı ise, bu deneyin hem öznesi hem nesnesi oluşun.

 

Henüz okumadıysan bir önceki mailimi, gelen kutunda ya da belki diğer kutunda keşfedilmeyi bekliyordur. Hiç bulamazsan aç bir önceki blog postta göreceksin.


Ona da bir bakıver bence.


O yüzden açıyorum ''Kendine Psikolog 101''i, konu tabi ki sosyal psikoloji.

Benlik oyunları görünenle görünmeyen arasında hayali köprünü inşa eder.  

Kendine yaptığın maddi ve manevi bir yatırımın karlılık oranı, zihnini uyuşturmak için tıka basa yediğin çikolatanın, ya da arka arkaya beşinci bölümü izlediğin dizinin marjinal faydasından her zaman fazladır.

 

Hadi sen bi düşün bunları, sonra Mart sonunda başlıyoruz.

 

Bakarsın Çanakkale Zaferinin bize yansımış gölgesinde güneşlenir, 18 Mart'ta başlarız. Bakarsın gece ile gündüz eşit olsun diye 21 Mart'ta başlarız. Günler ondan sonra uzamaya, günün aydınlanmaya başlar.

 

Çok şey öğreneceğiz.


Geliyorsun değil mi?


Özge

67 views0 comments

Recent Posts

See All
bottom of page